DURUM MUHAKEMESİ - Bölüm 3

  • 17/09/2023
Bu kavram bağlamında, biraz gerilerden başlayıp, tarihimize yüzeysel bir göz atmak ve geldiğimiz noktada durumumuzu gözden geçirmek gerekirse, akla gelenler; Kültürel varlığımızın 7-8 bin yıl gerilerden başladığını anlatan teorik ve bilimsel kaynaklar oldukça zengin. Nart efsanelerinden başlayıp, kadim ana vatan coğrafyasında bulunan arkeolojik bulgular da gösteriyor ki, yer yüzünde, çağdaşlarından çok farklı, benzeri olmayan olağanüstü güçlü temellere dayanan bir kültür ve folklorun varlığına inanmak zorundayız.

Bu gerçeği büyük tarihçilerin yazılı eserlerinde de görebiliyoruz. Böylesi derin bir tarih, güçlü bir kültür ve folklor birikiminin mirasçıları, güçlü bir kimlik bilincine sahip olmak durumundadır. Aslında öylesi güçlü bir toplumsal kimliğin varlığı halen inkâr edilemez argümanlara sahip ise de yoktan var olmuş bazı ilkel toplumların, organizasyon ve liderlik sistemleri geliştirerek büyük emperyal güçler ve ulus devletler oluşturup, diğer büyük kültürleri, güçlü kimlikleri yok edebildikleri veya yok saydıklarını görüyoruz. Tipik örneği biz Çerkeslerin durumu.

Bu güçlerin giderek doğanın enerji ve güç kaynaklarını ele geçirdikten sonra, doğal hayatı da devre dışı bırakma çabaları, Çerkes halkı gibi, gücünü, kadim değerlerini ve yaşam tarzını doğadan üreten toplumların yok edilme ve en azından yok sayılmaları için elverişli ortamlar oluşmaya devam ediyor.

Çağın tekniklerine ve güç kaynaklarına ulaşamayan, bağımsızlıklarına kavuşup, ulusal ve ya emperyal güçlerin yönetiminden kurtulamayan toplumların, yok olma veya yok sayılma tehdidi altında olduklarını görüyoruz. Bu acı gerçek karşısında, varlığını sürdürmeye çalışan Çerkes halkının çağımızdaki nesillerine görev düşmektedir. İşte bu noktada DURUM MUHAKEMESİnin anlamı ortaya çıkıyor.

Büyük sürgünden buyana, ana vatanda ve diasporada, kapalı rejimler, yasaklar ve son 30 yıldır geçen bocalama döneminde kendimizi tanıma tanıtma ve var olan potansiyel gücümüzü öne çıkarma ve değerlendirme şansımız olmadı. Halen de devam eden dağınıklık ve belirsizlikler nedeniyle, gerekli örgütlenme ve ilerleme başarısının uzağındayız. Bu durumda, bir çıkış yolu aramak, bir yol haritası belirleyebilmek sağlıklı bir DURUM MUHAKEMESİ yapabilmek için, güncel durumu kabaca gözden geçirmek gerektiğini düşünüyorum.

 

ANA VATANDA DURUM:

  1. Çarlık Rusyası’nın istila planları gereği uyguladığı etnik temizlik ve kolonizasyon sonucu, çok az kalan nüfus, biri birinden kopuk adacıklar halinde sınırlanan özerk bölgelere hapsedilmiş ve 136 yıl boyunca birini diğerine yabancılaştırma politikaları uygulanmıştır. Buna rağmen, etnik dil, kültür ve kimlikler büyük ölçüde korunmuştur.
  2. Kuzey Kafkasya genelinde, dil, diyalekt ve etnik yapı farklılıkları, birlik ve bütünlük, dolayısı ile siyasi birlik anlayışını zorlaştıran engellerden biridir.
  3. Ana vatan tarafında, başta Adıge Cumhuriyeti ve Abhazya olmak üzere, cumhuriyetlerimizde ciddi demografi sorunu vardır. Bu konuda boşluğu azaltmak için en güçlü umut kaynağı dönüş hareketidir. Lakin dönüşün de önündeki bürokratik ve ekonomik engeller devam ediyor.
  4. Demografik sorunlara rağmen, farklı etnik toplumlar için, SSCB zamanından kalma siyasi ve idari uygulamalar, yerli halkın parlamento ve yönetimdeki gücünü desteklemekte ise de bu uygulama her an değişebilir.
  5. Uygulanan kolonizasyon politikaları ve devam eden asimilasyon süreci, başta Adıge Cumhuriyeti topraklarında, diğer halklarla birlikte azınlık konumunda yaşamayı dayatmaktadır. Bu nedenle, nüfus oranını en az %30’a ulaştırabilmek işin dönüşü, özellikle bu günlerde Suriye’den dönüşü desteklemek çok acil ve önemlidir.
  6. Kuzey Kafkasya’nın, coğrafi konumu ve doğal zenginliklerine karşın, Sovyetler Birliğinin dağılması ile, Rusya genelinde ekonomik çöküş, üretim kısırlığı ve gelir dağılımı dengesizliği halen devam ediyor.
  7. Bu olumsuz koşullara rağmen, bölgenin coğrafi konumu ve ekonomik potansiyeli, Rusya genelinin çok üstündedir. İş ve yatırım imkanları oldukça geniştir.
  8. Her şeye rağmen, Ana vatanda, coğrafyası, tarihi gerçekleri ve Çerkes halkının hak ve çıkarları hakkında, çok ciddi bilgi birikimi ve bilinçli mücadele azmine sahip insanların var olduğunu söyleyebiliriz.
 

TÜRKİYE ÇERKES DİASPORASINDA DURUM:

  1. 101 yıldan fazla süren soykırım savaşları ve devamı sürgün felaketlerini yaşayan Çerkes halkı, gurbette ölüm kalım mücadelesi verirken, yaşanan travmaların izlerini halen taşımaktadır.
  2. Sürgün koşullarında parçalanan aileler, hastalıklar, ölümler ve devam eden yeni sürgünler, sosyal yapının bozulmasına ve büyük oranda nüfus kaybına sebep olmuştur.
  3. Sürgün sonrası geniş coğrafyasına yerleştirilen Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü ve istiklal savaşı süreçlerinde, en önde savaşmak durumunda kalan Çerkes halkı, yeniden yıkım ve nüfus kaybına uğramıştır.
  4. Geniş Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasına, olabildiğince dağınık yerleştirilen Çerkes halkı, farklı coğrafyalarda biri birinden uzak kalarak, akraba ve soydaşları ile yabancılaştılar. Farklı dil, kültür ve inanç ortamlarında, kendi dil kültür ve kimlik değerlerinden uzaklaştılar.
  5. Yaşanan zor koşullara rağmen, homojen yaşanan köylerde, yakın zamana kadar dil kültür ve kimliklerini büyük ölçüde koruyabildiler. Ancak şehirleşme ile hızlanan asimilasyon, bu değerlerin yitirilmesini hızlandırdı.
  6. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında, ağır yaşam koşullarının yanı sıra, yeni sürgünler, yıkımlar ve cebri asimilasyon politikaları, kimlik anlayışı ve davranış biçimlerini olumsuz etkiledi.
  7. Tek tip eğitim ile başlayıp, radyo, televizyon ve internet kültürünün yaygınlaşması, aynı zamanda şehirleşme süreci ve yaygınlaşan çekirdek aile dönüşümü, ana dilini, yaşam tarzı ve kültürünü temelinden sarstı. Kimlik anlayışını zayıflattı.
  8. Şehirlileşme süreci ile, son 50 – 60 yıldır büyük şehirlerde yoğunlaşan Çerkesler, örgütlenerek, tarih, kültür ve kimliklerine sahip çıkma, kaybolan kadim değerlerini geri kazanma çabalarını başlattılar.
  9. Bir dönem, Türkiye siyasetinde gelişen farklı ideolojik çatışmalara taraf olup, farklı yönlere savrulan gruplar, Çerkes halkı arasında ortak akıl ve ortak irade oluşumunu zorlaştırdılar.
  10. Önceleri, diasporada genelde ÇERKES kimliği ile birlik bütünlük halinde gözüken Kuzey Kafkasya kökenli halklar, Sovyetler Birliğinin dağılıp kapıların açılması sonucu, ana vatan ile ilişkiler başladıktan sonra, oradaki coğrafi dağılım ve farklılıkları gördükten sonra, diasporaya taşınan anlayışla, farklı örgütlenmeler ve çözülmeler başladı.
  11. Oluşan farklı kurumsal yapılar (dernekler, Federasyonlar, vakıflar) arsındaki uyuşmazlıklar ve çatışmalar, güçlü bir ortak irade anlayışını engellediği gibi, halkın kurumsal yapılara güveni ve ilgisini azaltmaktadır.
  12. Aynı sebeple, maddi ve itibari potansiyeli yüksek olup, Çerkes kimliğini gizlemeye çalışan elit tabaka, (entelektüeller, zenginler, akademisyenler) genelde kurumsal yapılarımızdan uzak durmayı tercih ediyorlar.
  13. Örgütsel yapıdaki zaaflar, uyuşmazlıklar nedeniyle, siyaset ortamında ve devlet kurumları nezdinde güçlü ve itibarlı bir konuma ulaşmak, hak ve taleplerimizi elde etme şansını yakalamak mümkün olmuyor.
  14. Aynı sebeplerle, Ana vatan tarafının diasporadan beklediği güç ve güven ortamının yaratılması mümkün olmuyor.
  15. Bu gerçekler, yaklaşık %90’nı Türkiye’de yaşayan Çerkes diasporası için geçerli olmakla birlikte, Batı Avrupa ve Amerika’da oluşan diasporalar için de geçerlidir.
Bir anda tespit edebildiğim bunlar ve benzeri gerçeklerin göz önünde tutularak yapılacak ciddi bir DURUM MUHAKEMESİ ne ihtiyaç olduğunu, bu yolla içinde bulunduğumuz çıkmazları bertaraf ederek çıkış yolu ve yol haritası buluna bileceğini düşünüyorum.

Halit Yaşar Nogay